30 Nisan 2007 Pazartesi


Selam günlükcüm,
Blog dünyasındaki ilk arşivimin son yazısı, hadi hayırlı olsun bakalım, gerçi blogda yazmaya ayın ortasında başladım ama olsun bitti işte bu ay, bakalım önümüzdeki aylarda neler yazıcam merak ediyorum.

Kötü geçirdiğim 3-4 haftadan sonra çok sevgili sevgilim hemşirenin dönmesi ile yine bulutların üstünde olan ben, hemşirenin bu hafta sonuna doğru tekrar geri dönmesi durumundan ötürü kendimi yine kötü hissetmeye başladım, napıyım ama ya öyle çok özlüyorum ki.

Hasta olmama rağmen o yanımda olduğu için çok güzel vakit geçirdim bu hafta sonu, Maltepe sahile indik birlikte şansa havada güzeldi çok, aldık yiyeceklerimizi yanımıza yayıldık bi güzel çimlere ohhhh deymeyin yani keyfimize fıstık gibiydi fıstık. Ama işte hafta sonu öyle 2 gün olunca yetmiyor insana, şimdi cumartesi çalışanlar varsa aramızda kızacaklar bana ama kızmayın sakın ya olurmu. Aslında yerdemiyim göktemiyim bilmiyorum , ben yazayım siz karar verin olurmu:

Şimdi bu hemşire varya (bu arada kendisinin mesleği hemşire) Eczacıbaşının evde bakım hizmetleri bölümünde çalışıyordu, ilk zamanlara gayet iyi gidiyordu işleri ve tabi aldığı maaş da gayet iyiydi, sonraları şirket verdiği parayı fazla bulmaya başladığından mıdır nedir kesintiler yapmaya başladılar maaşlarda, neyse tabi bu durum zorlamaya başladı bizim hemşireyi ve nihayetinde kendisine bu konuda destek verecek 2 kişiyede bularak işten ayrılıp kendi işini kurmaya karar verdi. Yaklaşık 7 aydır bu işle ilgileniyor kendisi ama malesef yolunda gitmeyen durumlar sözkonusu, yani kısaca benim hemşire deli gibi iş için koşturuyor ama diğerleri malesef yatıyor bu sebepten dolayıda kurdukları bu işi ya devredecekler ya da kapatacaklar tabi şirket kurulana kadar yapılan onca masraf şirketin çalışması için alınan ruhsat, ve onca emek hayal cumburlop suya düşüyor efendim. Bide geçen yazımda da bahsetmiştim hemşirenin babası felç olmuştu ya, benim hemşirede doğal olarak babasının yanına gidince 3 haftadır işler iyice kötüye gitti burda, e ne yapsın sıtkı sıyrıldı benim hemşirenin ne çalışacak dermanı nede maddi olarak yetecek gücü kaldı. Bir de babası çok evhamlı olduğundan sürekli telefon ediyor hemşireye, lütfen oğlum gel sen bak beni ayağa kaldır, tabi hemşirenin mesleği hemşirelik olunca ve işinde gayet profesyonel olunca babası doktora bile güvenmiyor ve sürekli bizimkini arıyor, yani kısaca ne hemşirenin işleri ne de benim çalıştığım firmadaki işlerim yolunda gitmediği için bu durum bizim gelecek için yaptığımız planlarımızı sekteye uğratıyor. Ama ben sürekli sağlığımız için dua ediyorum, iyi olalımda iş kolay diyorum kendi kendime, ne yapayım elimden sadece dua etmek geliyor.

Kafam bu konularla öyle doluki leyla gibi geziyorum ortalıkta, birileri bişey anlatıyor bense sadece anlatanın yüzüne bakıp kafa sallıyorum yorum felan yok yani, kazara bi soru sorsa konuyla ilgili vercek cevabım sadece "hı ne dedin" şeklinde olur sanırım.
Sağolsun sıkıntılarımı paylaştığım arkadaşlarım destek oluyorlarda kendimi iyi hissediyorum sayelerinde, iyiki varlar, onlarla konuşmalarım terapi gibi oluyor ya acayip rahatlıyorum ben.

Umarım herkezin hayatı normal seyrinde devam ediyordur ve inşallah benim hayatımda en kısa zamanda yoluna girmeye başlar. Yoksam ben kaybolmaya başlayacağım.
Hadi öperim ben herkezi, iyi akşamlar.

26 Nisan 2007 Perşembe

GİTMEK VAKTİ GELMEDİ HALA

Sıkkınım çok, tek istediğim eve gidip yatmak ve bir daha işe geri dönmemek. Ne zaman yapıcam acaba bunu bende merak ediyorum çok. Canım yazmak dahi istemiyor bugün. E hadi size iyi akşamlar olsun bakalım.

25 Nisan 2007 Çarşamba

Ayaz vur vuracaksan hiç utanmadan, ey talih sende dön döneceksen

Şimdi diyeceksiniz ki başlığı okuyup ne kadar karamsarsın sen, tabi diğer yazılarımda da genelde hep sıkıntılardan bahsettim dimi. Aslında öyle yazılarımdaki gibi çok sıkıntılı biri değilimdir, çok çabuk sevinirim mesela, çok gülerim, her zaman gülümsemeye çalışırım, ama bu aralar işte ne olduysa oldu tüm olumsuz şeyler üst üste geldi e tabi benimde sabrımın bir sınır var işte, patlıyıveriyorum bazen, (bide kızsal mazeretler dönemine girmek üzereyim), iyi şeyleri bile tersinden anlıyıveriyorum. Ama genel anlamda söyleyebilirim ki çabuk sinirlenebiliyorum olaylara, napıyım böyleyim işte.

Bide bende ki sıkıntılar yetmezmiş gibi yaşadığım ülkenin ve dünyanın da canı sıkkın çok belli. Neler oluyor böyle ya, geleceğimden acayip korku duymaya başladım mesela, bu felaketler, bu vurdumduymazlık, aymazlık, anlamsız savaşlar yüzünden ölen onca bebek, çocuk, genç, yaşlı, nereye kadar sürecek böyle, kıyametin kopması için birinin çıkıpta bir suru üfleyip herkezin öleceği fikrine artık inanmıyorum ben, manyağın teki çıkacak çıkarı uğruna bir düğmeye basacak ve güm, gitti işte kocaman dünya yok oldu, cidden böyle düşünüyorum. Tedirginim mesela sokakta yürürken bile, kimseye çarpmamaya özen gösteriyorum ki yada bana çarpmalarına, dönüpte bir maraz çıkartmasınlar diye.

23 Nisan günü başımdan geçen bir olayı anlatayım size. Arkadaşım ve ben Gebze’den yola çıktık Maltepe’ye gitmek için, dedim ki tek minübüsle yolu uzatmayalım (çünkü minibüs çok dolanıyor) Topkapı-Cavizlibağ otobüsleri var dedim yolu uzatmadan gideceğimiz yere kolay varırız. Neyse efendim bindik minübüse gidiyoruz, bir süre sonra 4-5 tane yaşları belli 18-19 olan çocuklar bindi, aman yarabbi o ne gürültülü konuşma bağıra çağıra, sanki sadece onlar var arabada şöför de bişi demiyor, Herkez rahatsız ama sesini çıkaramıyor, neyse biraz ilerledik başka yolcu alcaz ya durduk , durakta bekleyen iki tane bayan var ama bizim bindiğimiz minübüse binmeycekleri belli, bu gençler bağırıyor dışarıya gelsenize boş yer var. Zor tutuyorum kendimi dönüp iki çift laf etmemek için ama ne çare hele bi söyle de gör, üstüne atlarlar adamın. Neyse diğer otobüse binmek için indik tabi bizde, bir baktım arkama bunlarda iniyor, hayda aynı ötobüse bindik tekrar, bindik ama nasıl huzursuzum anlatamam hem arkadaşım hem ben, başladılar yine bağırıp çağırıp konuşmaya laf atmaya, hatta bizim için de bir şeyler söylüyorlar ama ne kendime ne de etraftaki insanlara güvenipte bir şey söyleyememenin acısıyla gideceğimiz yere kadar diken üstünde gittik.

Yani diyeceğim o ki cahillik başa bela bu bariz, ama kimse düzelmek içinde bir çaba sarfetmiyor, varsa yoksa futbol, popstar, ünlüler sirki, bilmemne star, yok oray eğin, yok seda sayan-nihat doğan, bide şu artık bana fenalık getirten sunucular silsilesi delirircem, saçma sapan diziler, hepsinde silah, bomba, entrika, cinayet, adam gibi filmleri verirler gecenin bi köründe ama bütün absürt diziler prime tıme da dimi. Çünkü milleti uyutmak işinize geliyor dimi, haberleriniz bile sadece magazinden ibaretken, biz napalım be.

Ben bu ülkeyi seviyorum, daha iyi yaşabilmek için elimden geleni yapıyorum, ama görüyorumki herkez benim kadar kafa yormuyor belli, o sebepten de burada yaşamaktan korkmaya başladım ben.

Neyse günlükcüm yine karışık yazdım ben, öperim seni çok hadi hoşçakal.

24 Nisan 2007 Salı

YOĞUN ELEKTRİK

Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu aralar bende yoğun bir elektrik var. Nereye dokunsam çıtır çıtır sesler çıkıyor ve ben deli oluyorum bu işe, cumartesi günü bir fön çektireyim dedim aman allahım bir görmelisiniz. Yeni uzayan saçlar varya onlar öle tepemde dikildiler, inmiyorlar, 2. gün oldu hala inmiyorlar, yani ben delirmiyimde kim delirsin. Benim bir an önce toprağa basmam lazım sanırsam, bi de merak ediyorum bir tek ben mi böyleyim yoksa yoğun elektrik sahibi kişilerde mevcutmu aramızda, ya da bu bahara özgü bir durummu. Gerçi benim bu sinir hali uzun zamandır var onun birikimimidir acaba (ama geçmek bilmeyen bi durum bu), napıcam bilmiyorum, tek isteğim huzurlu bir hayat başka bişi değil, çokmu istiyorum sizce.

Daha az sinirlenmek, daha az kırılmak, daha az herşeyi kafaya takmak, daha az yorulmak istiyorum, gerçi yaptığın işi seversen yorgunluk vız gelir de sevmeden yapınca kocamannn bir yük oluşturuyor bende.

Bide hemşireyi çok özledim ben, kısmetse gelicek 2 gün sonra, bir gelse bir görsem, bir sarılsam şöle uzun uzun, sanırım sinirli olmamın diğer sebebi de hemşireden uzak olmaktı. Çünkü kendisi 2.5 haftadır Artvin'de , hiç tanımadığım kayınpederimin sol tarafına malesef felç geldi, sürekli hastanede kaldılar, ama hemşirenin istanbul da da halletmesi gereken işleri olduğu için gelmesi gerekiyor, sanırsam 1-2 hafta kalıp bu seferde fizik tedavi süreci için babasının yanına geri dönecek. Bu arada kayınpederle tanışamama meselesinide anlatayım. Efendim benim hemşirenin anne ve babası oldukça yaşlı insanlar ve öyle kolay kolay yolculuk yapamıyorlar, hemşirenin söylediğine göre bu felç durumu olmasaydı (keşke olmasaydı) bahar sonuna doğru geleceklerdi, bide alışmışlar köy hayatına buraya da gelseler 1 haftadan sonra sıkılıyorlar ne yapsınlar.

Yani tam her şey düzeldi yoluna girdi diyorum, hooop başka bişey çıkıyor ve böyle şeylere artık ben dayanamıyorum. Sürekli dua ediyorum yeterki sağlığımız yerinde olsun gerisi mühim değil diyorum ama o bile beni tatmin etmiyor işte, çok mu nankörüm acaba.

Diyorumki kendime, kızım evin var, çok şükür annen-baban sağ, hala onlarla yaşıyorsun, eve gidiyosun yemek hazır, bekar olmanın nimetlerinden sonuna kadar yararlanıyosun bide kalkmış şikayet ediyorsun, sus otur yerine dimi, şimdi böyleysen evlenince ne halt ediceksin bakalım, sorumluluk artıcak herşey sana bakacak, o zaman da artık hastanelik olursun diyorum manyama diyorum kendime, ama söz geçiremiyorum işte geçiremiyorum bu saplantılı düşüncelerime. Öyle polyannacılık da oynamıyorum hani, ama idare et işte ne var.

Ya ne karmaşık yazdım dimi, hadi çıkın işin içinden bakalım kolay gelsin size.

20 Nisan 2007 Cuma

CUMA GÜNLERİ VALİZ HAZIRLAMAK GİBİ ...

Yahu bugün cuma dimi, mutlu olunması gereken bir gün dimi, işin son günü hani şöle gülmek lazım, bu günün akşamını düşünüp sevinmek lazım ama nerdeeeee, hatta pazartesi tatil olucak sanırsam onuda göz önünde bulundurmak lazım ama yok, bende öle mutluluk sevinç felan filan yok yok yokkkk, neden çünkü ben artık dayanamıyorum bu yeni patronlara ya ne kadar kaba ne kadar görgüsüz ne kadar (ya sözcük bulamıyorum herşeyi kapsayacak iyimi).....

Neyse günlük zaten hemşirede (benim nişanlım olur kendileri) kendisi burda yok malesef, yani burda olsaydı bak hafta sonu havada ne güzel gezerdik bol bol ama yok işte o da yokkkkkkkkk.

deliriciyimmmmm, çıldırıciyimmmmmm, patlıciyimmmmmmmmm, şeytan diyoki dağıt şimdi masayı felan, bilgisayarı felan yere at delir birden, sonra al çantanı çık git kurtul bu manyak yerden ve mankafa insanlardan

neyse şimdi çıkma vakti, bu sinir ne zaman geçcek ya ne zaman.

18 Nisan 2007 Çarşamba

MUTLULUK, AMA NASIL!!

Geçtiğimiz pazar günü Mutluluk filmini izledim, kitabını da okumuş biri olarak çok beğendim filmi yalnız söylemeden geçemiycem kitabın sonu ile filmin sonu aynı bitmiyor bilginiz olsun. Filmin en çok öne çıkan oyuncuları Meryem (Özgü Namal) amcasının tecavüzüne uğramış, annesi olmayan ve üvey ana elinde büyüyen bir çocuk, Cemal(Murat Han) Meryeme tecavüz eden amcanın oğlu askerliğini en kötü koşullarda yapmış ve teröristlerle çatışma yapmış biri olarak tezkereseni yeni almış birde üstüne üstlük meryemi öldürmekle görevlendirilmiş bir kişi, İrfan (Talat Bulut) zengin ve mükemmel hayatından ve de eşinden bıkmış kendisini ve denize açılmış bir arkadaşını arayan yolunu kaybetmiş birisi. Ve bu üç kişinin yolları egenin o muhteşem koylarından birinde kesişiyor ve hikaye başlıyor. Ben filmden çok etkilendim açıkçası hatta ağladım bile, filmin müzikleri harika zaten, müzikleri Zülfü Livaneli yapmış.Yukarıda bahsettiğim tüm oyuncuların performansları süper (bana göre tabi), heleki meryemin köprüden zorla atlatılma sahnesi ve o sahnede söylediği sözleri duyupta ben ağlamam diyen olmaz sanırım.

Zaten ben Özgü Namal'ın oyunculuğunu çok beğeniyorum, onu ilk "Yeditepe İstanbul" dizisinde izlemiştim, sonrasında Kurtlar Vadisinde oynadı (ama ona rağmen izlemedim o diziyi, izleyemedim) , "Beynelmilel" var bide orda da çok iyi tabi filmin diğer oyuncuları da, heee unutmadan "Organize İşler" var birde, tek beğenmediğim ise şu "bebeğim" dizisi varya ondan oynaması, yani kendisini beğenmediğimden değil diziyi sevmedim.

Neyse işte seviyorum ben bu kızı, ve size tavsiyem gösterimden kalkmadan sinemada filmi izlemenizdir, çünkü o güzelim görüntüleri bir cd den izlemek o kadar keyif vermeyecektir size eminim.

Hadi öperim ben herkezi, hoşçakal günlük, akşamlar iyi olsun hepinize.

..... ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU KAYBETTİK

Pazartesi sabahı servise biner binmez bir ölüm haberi aldım, bizim firmanın hammadde temin ettiği başka bir firmanın sahibi malesef kötü bir trafik kazası sonucu terk-i diyar etmiş. Bu olayın beni etkileyen kısmı ise, ölen kişinin hayatına dair yapılan konuşmalar:

Bu beyefendinin babası henüz 25 yaşındayken bir trafik kazasında vefat etmiş, yani babası öldüğünde henüz 3 yaşındaymış, sonrasında dedesi bu çocuğu büyütüp okutmuş yurt dışında eğitim almasını sağlamış, eğitimin tamamladıktan sonra ise kendi işlerinin başına geçirmiş, ve bir gün dede de vefat edince diğer akrabalar bu genci hesapsız ve kitapsız beş kurşsuz işten atmışlar, o gün bu gündür kendi firmasını canını dişine takarak ve tabi eşinin de desteğiyle bir yerlere getirmiş. Hatta pazar günü meydana gelen kazadan bir kaç gün önce benim firma sahibimle bir akşam yemeği sırasında şu cümleler kurulmuş "Ne güzelki ben babamın yaşının iki katı fazla yaşabildim" demiş, ya bu cümle beni varya acayip etkiledi, yani hep duyardım kızlar annelerinin kaderlerini yaşar diye, ama demekki bu söz erkekler içinde geçerli, belki çok saçma bulacaksınız bu sözü ama kimin hayatına ve ailesinin hayatına baktıysam hep bir benzerlik var.

Velhasıl kelam, bu süreç ailesi için çok zor geçecek bunu biliyorum, allah sabırlar versin diyorum ve allah rahmet eylesin diyorum.

Şimdilik hoşçakal günlük.

17 Nisan 2007 Salı

BENDEN, İŞTEN ,GÜÇTEN

Aslında buraya yazmadan önce herşey aklımdaydı ama, sayfa açılınca uçup gitti tüm cümlelerim niye böyle oluyorki, yada sizede oluyormu böyle bana olandan.

Ben kendimden bahsetmek istiyorum biraz, en azından sizin de bana dair fikirleriniz olur sanırım az da olsa dimi. Profilimde belirttiğim gibi adım Emre ama bu isim yanıltmasın sizi bayanım ben, babam sağolsun böyle uygun görmüş, e tabi başımada gelenler oldu bu ad yüzünden. Mesela askere çağırdılar beni hemde kaçak olarak aranıyormuşum bir süre, sağolsun yurdumun güzel nüfus memuru insanı cinsiyet kısmındaki yazıyı kadın olarak okusa bile kendi kanaatince benim erkek olduğum kanısına varmıştır kuvvetle muhtemel, sonrası daha da komik, polis geldi kapıya aranıyorsunuz diye, bizde hemen bağlı olduğumuz nüfus müdürlüğünü aradık hemen nüfus cüzdanının bir suretini göndermelerini istedik, şükür ki kadın yazıyordu o belgede de sadece karakola gidip bir zabıt tutup bıraktılar beni, şayet erkek yazıyor olsaydı işte o zaman ne olurdu bilmiyorum ve tahminleri size bırakıyorum, o gün bugündür bu mevzuyu bilenler hala bana vatani görevini ne zaman yapıcaksın diye soruyor, tabi yanıt belli "tecil ettirdim".

Ve sıra geldi aileme; annem ev hanımı, babam emekli ve bir abim var, kendisi evli ve bir çocuklu, çekirdek bir aileyiz yani. Bendeniz de 77 İstanbul doğumluyum ve İstanbul'da yaşıyorum, çiçeği burnunda nişanlıyım:)) ama ne zaman çiçeği burnunda bir evli olucam bilmiyorum:), 97 den beri aynı firmada çalışmakta olup firmanın joker elemenayım, şirketin tüm bölümlerinde faaliyet gösterebilme kapasitesine sahip biri olarak durumumun artık benim için ne kadar vahim olduğunu varın siz söyleyin. Bu arada belirtmeden geçemiycem çalıştığım firma malesefki başka bir firmaya devrediliyor hatta edildi bile ve gelen gideni aratır cümlesinin ne kadar da doğru bir cümle olduğu hepimizin suratına tokat gibi çarpmıştır söylemeden geçemiycem. Yeni alıcılar mega üstü kaba insanlar, tazminatlarımızı vermemek adına yapmadıkları ahlaksızlık kalmadı (ahlaksızlar diyorum çünkü bu insanlar bizi yani firmada çalışan bayanları ikinci sınıf insan yerine koyan ama 5 vakit namazlarını kılmayı da ihmal etmiyen insanlar ve bu yapılan onursuzca davranış beni deli ediyor, ve nolur beni yanlış anlamayın, madem dinin getirileri olan ibadetini yapıyorsun ki allah kabul etsin ama benimde hakkımı böyle çiğneyemezsin, azıcık da olsa insanlıktan nasibini almamış bu insaların benim gözümde yaptıkları ibadetinde bir önemi kalmıyor, kısaca bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtiyor insana, ama işte kişilikle alakalı bir şey sanırım) bendeniz de bundan ötürü iş aramaktayım çünkü dayanacak ne halim kaldı ne de sabredecek dermanım, bütün sinirlerim gerim gerim gerildi, patlamaya hazır bomba gibiyiz ben ve diğer çalışanlar, yani öle anlar oluyorki küfrüm edebimi aşıyor ben bile şaşırıyorum buna:( Neyse sevgili günlük fırsattan istifade bunları yazabildim ancak şimdilik hoşçakal.:)

16 Nisan 2007 Pazartesi

NERDEN BAŞLASAM, NASIL ANLATSAM....

Öncelikle belirtmeliyimki burda olmaktan ve bu satırları yazıyor olmaktan, birilerinin beni hasbel kader okuyabilme ihtimalinden dolayı çok ama çok mutluyum ben, yani mutluluğumu kelimelere dökmek bile şu an o kadar zor ki, kuracak cümle bulmakta zorlanıyorum doğrusu. Ama denemeye değer bence, blog dünyası bunu gösterdi bana. İnsanın başkalarına anlatamadığı, acaba anlatırsam tepkisi nasıl olur durumlarından bir nebzede olsa blogum sayesinde kurtulucam.

Ve sıra geldi anlatmaya;
*ilk olarak portakal ağacı ile başladı herşey, sonra kendimi birden Burcu hanımın (gelincik tarlası) blogunda buldum, okudum tüm arşivini ve pek keyif aldım okurken, yaptığı o enfes pastaları ve ne kadar da mütevazi biri olduğunu keşfettim, ailesini tanıdım tek tek,
ve tabiki ayakta alkışlıyorum kendisini, ve o iki yakışıklı küçük beyefendileride öperim yanaklarından bol bol,
*Su Gibi hanımın blogunu okudum ve okurken yine çok keyiflendim, kendisine dair okuduklarımdan çıkaracağım çok sonuç var ama en çok aklımda kalanı haksızlığa tahammülü yok sanırım,
*Ponçik hanım var, kendisinin tüm arşivini okudum ve çok memnun oldum ayrıca okuduğum için ve hüzünledim çoğunda okuduklarımın,
*Tozbezi hanımında tüm arşivini okudum ve çok güldüm kendisini okurken, çok eğlenceli bir insan olduğu ve hayata benim bakamadığım ama bakmak istediğim açılardan baktığını fark ettim, ikizler var birde unutmadan yazayım çok güzeller maşallah,
*İbeking hanım var onunda tüm arşivini okudum sindire sindire, çok keyiflendim ayrıca ve çok tatlı bir oğlu var kendisinin allah bağışlasın efendim,
*ve nihayet Koyubeyaz hanım var tabi birde leblebisi Zeyneb hanım maşallah çok şeker ellere sahip kendisi,

İşte budur beni blog oluşturmaya iten güzel insanlar, onlar sayesinde yazmaya başladım, iyiki varlar ve hep olmaya devam ederler. Koyu Beyaz hanımın yazılarında hep bahsettiği gibi insanlar birbirlerini görmeden seslerini duymadan da çok güzel iletişim kurabilirler bence, blog dünyasıda bunun en güzel kanıtı, ne denir bunun üstüne bilmiyorum ama herkezin huzurunda yazıylada olsa teşekkür ediyorum hepsine buradan ve acemiliğimden ötürü hatalarım olursa da şimdiden affınıza sığınıyorum, hoşçakalın güzel insanlar:)

13 Nisan 2007 Cuma

OH BE NİHAYET

Herkeze Merhaba,
Nihayet diyorum çünkü en sonunda benimde bir blogum oldu, çok istiyordum daha önce bir blog oluşturmayı ve nihayet başardım bende (oldukça da acemiyim, o sebeple de hatalarım olacaktır mutlaka). Aslında yazasım var çok ama yapılacak işlerim var malum pazartesi sabahı, o yüzden en kısa zamanda uzun uzun yazıcam bende herkez gibi, ve bu blog merakım nasıl başladı, kimler sayesinde yazmaya başladım anlatıcam tek tek. Hoşçakalın şimdilik, en kısa zamanda görüşmek dileğiyle.

 

designer : anniebluesky : www.bloggeruniversity.blogspot.com